Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
2. Dünya Savaşı’na tepki olarak insan haklarının bölgesel düzeye taşınmasının ilk örneği 1949’da Avrupa Konseyi’nin kurulmasıdır. İkinci adım ise Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin kabulüdür. Üçüncü adım ise ana metin olan Konvansiyona eklenen 14 adet protokolün oluşturulmasıdır. AİHM, Fransa’nın Strazburg şehrinde bulunmaktadır. 1959’da kurulan AİHM de 11 numaralı protokolle önceden var olan bireysel başvuru yönteminin değişmesiyle oluşmuştur. 6 ve 13 numaralı protokollerde yaşam hakkına; 1 numaralı protokolle mülkiyet, eğitim ve serbest seçim haklarına; 4 numaralı protokolle yerleşme ve seyahat hürriyetine ilişkin düzenlemeler getirmiştir. Devletlerin sonradan eklenen protokollere ayrıca taraf olması gerekmektedir. AİHS’nin en önemli iki özelliği, Avrupa’da hürriyetler adına bir güvence getirmiş olması ve AİHM’nin kurulmasını sağlamasıdır. Bu nispette bireyler de uluslararası hukuk süjesi haline gelmiştir. Sözleşmeye taraf olan devlet, insan haklarına saygı göstermek zorundadır. Böylece ulusal hukukunu bu sözleşmeye göre düzenlemelidir ve normlarını sözleşmeyle uyumlu hale getirmelidir.
Kişi bakımından uygulamaya bakıldığında ise, AİHS. Md.34’te bireysel başvurular düzenlenmiştir. Gerçek kişiler ve tüzel kişiler ile bunların dışında kalan hükumet dışı kuruluşlar ve kişi grupları, sözleşme hükümlerinin ihlali nedeniyle mağdur oldukları, yani hakları ihlal edildiği takdirde AİHM’ne bireysel başvuruda bulunabilirler. Sözleşme başvurunun yalnızca hakkı doğrudan ihlal edilmiş olan doğrudan mağdurlar tarafından yapılabileceğini kabul etmişken, içtihatlarla dolaylı mağdurların da başvuruda bulunabileceğini kabul edilmiştir. Bunun en tipik örneği yaşam hakkı ihlal edilmiş olan doğrudan mağdurun yakınlarının dolaylı mağdur olarak başvuruda bulunabilmesidir. Potansiyel mağdurlar ise fiilen mağdur olmayıp her an mağdur olabilme olasılığı bulunan kişilerdir ve bu kişilerin de içtihatlarla başvuruda bulunabileceği kabul edilmiştir. Örneğin eşcinsellere yönelik polis saldırısı. AİHM, insan haklarını hareket noktası aldığından, sözleşme hükümlerini geniş yorumlar ve ileriye dönük, uygar ülkelerdeki uygulamalar ile çağın gereksinimlerini esas alır. AİHM’ne iki tür başvuru olanağı vardır:
- Bireysel başvuru
- Devletlerinin başvurusu.
Devlet, ayrıca eğer isterse taraf ülkelerin kendi vatandaşının haklarını ihlal etmeleri durumunda, diplomatik koruma gereği, kişinin bireysel başvurusuyla açılan davaya müdahil olabilir. Ayrıca AİHM’ne başvuru için vatandaşlık ve ikametgah şartı aranmaz. Yani vatansızlarda başvuru yolunu kullanabilir.
Mahkemeye ancak uluslararası hukuk ilkeleri uyarınca iç hukuk yollarının tüketilmesinden sonra ve iç hukuktaki kesin karar tarihinden itibaren altı ay içinde başvurulabilir. İdarenin herhangi bir işlem ya da eylemi nedeniyle kendisi hakkında olumsuz bir statü yaratıldığını düşünen kişi için hukuk devletinde bu mağduriyeti gidermek için çeşitli yollar bulunur. Bunlar;
- Siyasi başvuru
- İdari başvuru
- Yargısal başvuru
Siyasi başvuru, cumhurbaşkanı düzeyindeki siyasal işlemler nedeniyle yapılır. Cumhurbaşkanı’nın sözleşmedeki haklarla ilgili olan en önemli yetkilerinden birisi aftır. Bu yönde bir işlemin yapılmasıyla doğan mağduriyet, en kesin ve en çabuk yoldan giderilebilmek için siyasi başvuru yoluna gidilebilir.
İdari başvuru yollarında idari birimlere ya da bağımsız denetim birimlerine başvurulabilir. Bağımsız denetim birimlerine örnek olarak Kamu Denetçiliği, Bilgi ve Belge Edinme Kurulu, TBMM gibi birimler gösterilebilir. Örneğin: TBMM’deki dilekçe komisyonuna dilekçe hakkı kapsamında başvurulabilir. Bu yol, mağduriyetin netleşmesi adına etkin değildir ve yalnızca süreyi uzatır. İdari birimler ise, bazı mağduriyet durumlarında yargıya başvurulması için zorunlu başvuru yollarının tüketilmesini şart koşulduğunda gündeme gelebilir.
Yargısal başvuru yoluna bakıldığında ise; yargı yollarında ilk derece mahkemeleri ve temyiz mahkemeleri bulunur. İlk derece mahkemelerinin verdiği kararlar kesin değildir. İlk derece mahkemelerinin mağduriyeti gidermemesi halinde verilen nihai kararlara karşı temyiz yolu açıktır. İlk derece mahkemesinin ihlalin varlığını kabul etmesi halinde, mağduriyet kendiliğinden giderilmemiş olabilir. Zira mahkemenin kararı uygulanmayabilir ya da verilen kararın düzeltilmesi yoluna gidilebilir. Anayasada yapılan değişiklikle bir üst aşama olarak Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunabilir. Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesi’ne gidilmemişse de iç hukuk yolları henüz tüketilmiş olmaz.
İstisnai hallerde, iç hukuk yollarının tüketilmemesi halinde de başvuruda bulunulabileceği düzenlenmiştir. Çünkü amaç ihlalleri önlemektir. İstisnalar süre açısından ve diğer nedenler açısından gündeme gelir. Sözleşme, iç hukuk yollarının makul bir sürede tamamlanmasını öngörür. İç hukuk yolları eğer makul bir sürede tamamlanmamışsa başvuru kabul edilir. Bu makul süre, davanın özelliğine ve somut koşullara bakılarak tayin edilir. Örneğin: Bazı davalarda üç yılın geçmesi, makul sürenin aşılması olarak kabul edilmiştir. AİHM, özellikle davalı devletin bağımsız ve tarafsız mahkemelerinin olmaması nedeniyle iç hukuk yollarını tüketmeden yapılan başvuruları kabul etme eğilimindedir.
AİHM, AİHS ve ilgili protokollerinde düzenlenmemiş olan hakların ihlal edilmesine ilişkin dava konularına bakamaz. Dolayısıyla, her bir devletin kendi ulusal hukukunda yer almakla beraber sözleşme ve protokollerde yer almayan hakların ihlali nedeniyle AİHM’ne başvuruda bulunulamaz. Örneğin: çevre hakkı, çalışma hakkı. Ancak ihlal edilen haklarla sözleşmede düzenlenmiş olan haklar arasında bağlantı kurularak birçok bireysel başvuru yapılabilir. Örneğin : 004806 sıra numaralı ÖNERYILDIZ(BD) davasında çevre hakkı, yaşam hakkı yoluyla korunmaktadır.
AİHS md.1’e göre, sözleşme tarafı devlet, kendi yetki alanı içinde bulunan herkesin bu sözleşmede yer alan hak ve özgürlüklerden yararlanmasını sağlamakla yükümlüdür. Bu hakları, o devletin egemenlik yetkisinin ulaştığı her yerde ve herkese tanıma yükümlülüğü altına girmişlerdir. AİHM, yetki alanlarını geniş yorumlamaktadır. Yetki alanları, yalnızca ülke sınırlarını ifade etmez, ana yetki devletin kara, deniz ve hava ülkesi sınırlarında kullanılır ancak bunun dışında ülke sınırları dışında yer alan sanal ülkesinin sınırları da kullanılır. Dolayısıyla, Konsoloslukta çalışan bir kişi de konsolosluktaki uygulama nedeniyle hakkı ihlal edilmişse Türkiye aleyhine başvuruda bulunabilir. Bunun önemli bir örneği olarak Kıbrıs harekatında mağdur olan kişilerin Türkiye aleyhine yaptığı bireysel başvuruların AİHM tarafından kabulü görülür.
Başvuru, iç hukuk yolları tüketildikten sonra ve iç hukuk yollarında kesin karardan itibaren altı ay içinde yapılmalıdır ve bu bir dava açma süresi niteliğindedir. Sürenin kaçırılmaması için ne zaman başladığının tespiti gerekir. Sözleşmede süre başlangıcı olarak kesin karar tarihi belirtilmiştir. Kesin kararı verecek mahkeme, verdiği kesin kararı ilgiliye tebliğ etmelidir.
Karar aşamasında ise üç tür karar verilebilir:
- İhlalin varlığı,
- İhlalin yokluğu
- Dostane çözüm
AİHM’ne Başvuru Koşulları:
- Bir Hak İhlali yani bir mağduriyet durumu olmalı
- İhlal edilen hak AİHS’de veya protokollerinde yer alan bir hak olacak.
- Başvuru, hakkı ihlal eden devlete karşı yapılacak.
- Sözleşme yürürlüğe girmiş, Devlet sözleşmeye taraf olmuş olacak.
- İç Hukuk yolları tüketilmiş olacak.
- Başvuru mağduriyet durumunun öğrenildiği tarihten itibaren altı ay içinde yapılmış olacak.
Konuya ilişkin daha detaylı bilgi edinmek ve danışmanlık hizmetleri için lütfen büromuz ile irtibata geçiniz.
İsmet Özgün Baykal